HERKES ÖLÜR, AMA HERKES GERÇEKTEN YAŞAMAZ.
Victor Hugo

15 Kasım 2010 Pazartesi

Seyir Hikayeleri 7

NOVO

Sabah İstanbul boğazını geçtik. Karadeniz’in hırçın sularını yararak Novorossiysk’e doğru ilerlemeye başladık. Denizcilik hayatımda gittiğim ilk yurtdışı limanıydı Novo. İlk kez burada dışarı çıkmıştım gemiden ve beni çok etkilemişti. Rusça tabelalar, keskin hatlı heykeller, hala Kızıl Ordu üniformalarını giyen askerler, sert aksanla konuşan insanlar... Casus filmlerinde gibi hissetmiştim kendimi. Komünizm çökeli 7 yıl olmuştu belki ama etkisi hiçbir yerden silinmemişti henüz. Aynı zamanda bir Rus kızı ile ilk tanıştığım limandı. Sarışın, yeşil gözlü, beyaz tenli ve neredeyse sırf bacaktan oluşan tipik bir Rus kızıydı. Yıl 1997ydi ve Mediz gemisinde henüz ilk stajımı yapıyordum. Gemi eski olduğundan genelde Karadeniz limanlarından hurda demir yükleyip, Türkiye’deki demir-çelik fabrikalarına taşıyorduk. Yükleme limanlarında da en az 1 hafta kalıyordu gemi. Stajyer olduğum için de gemide en çok tolerans gösterilen kişi olarak her gün dışarıya çıkıyordum bende. Çıkış saatim genelde belli olduğu için kapıda karşılıyordu beni. 6 ay sürecek bu stajım boyunca ardı ardına 4 kez daha ayak basacaktım Novo’ya. Hepsinde de çok güzel vakit geçirecektim onunla. 4üncü gidişimde ise stajım artık bitmek üzere olacaktı. Türkiye dönüşü ayrılacaktım gemiden. Tabii o yaşta insan çabuk kaptırıyordu kendini. Ayrılış anı çok trajik olmuştu ikimiz içinde. Kim bilir bir daha ne zaman geri gelecektim bu limana. Bu işin liman kısmının zorluğunu ilk orada anlamıştım. Deniz sosyal hayatımı çok zorlaştıracaktı. O sırada henüz bilmesem de, İlerde hayal kırıklıkları ile dolu kocaman bir çöp kutum olacaktı.

Novo’ya bir sonraki ayak basışım tam 8 yıl sonra Ro-Ro Ulusoy 1 gemisi ile oldu. Çeşme-Trieste hattında sakin ve mutlu bir şekilde çalışırken, şirket bizi Karadeniz hattına sürmüştü. Artık, Samsun - Novorossiysk arası TIR taşıyacaktık. Çeşme hattından daha zordu seferleri. Limanlar arası mesafe sadece 215 deniz miliydi. 15 saat bile sürmüyordu seyirler ve hiç durmuyorduk. Neredeyse her gün manevra, yükleme ve boşaltma operasyonu vardı. Bu hatta 4 ayı aşkın bir süre boyunca çalıştım. Neredeyse haftada 2 sefer Karadeniz’in bu Gri, soğuk, kasvetli limandaydım. İlk seferi yaptığımız gün de dışarı çıktığımda Novo’daki ikinci Rus hatunu ile tanışmıştım. Gittiğim Club tarzı bir yerde, barda yalnız oturuyordu. Uzun siyah saçlı, beyaz tenli, narin yapılı bir kızdı. Topuklu çizmeleri dizine kadar yükseliyordu. Yürüdüğünde arkasında bakışlardan bir iz bırakıyordu. Gözlerimi alamamıştım arkasından. Döndüğünde bir tabure daha yakındım ona. Elimle küçük bir selam verdim. Başıyla karşılık verdi gülümseyerek. Ve yine sonu trajik bir şekilde bitecek başka bir hikâye daha başlıyordu. Kontratım bitene kadar 33 sefer daha yapacaktık Ulusoy 1 ile Novo’ya. Limandan araba ile alacaktı beni geldiğim her sefer. Işıltısı ve sıcaklığı ile bu Rus limanının kasvetini dağıtacak ve soğuğunu eritecekti.

Kısaca Novo’yu iyi bilirim. En çok gittiğim limandı. 3 gün demirde kaldıktan sonra 22 Mart sabahı limana yanaştık. Bahar gelmişti artık ve hava ılımaya başlamıştı. Gemide emekliliğim yaklaştığından pek bir şey yapmıyordum. 2nci ve 4üncü Kaptan da idare ediyorlardı beni. Çünkü bıkkınlık boğazıma kadar gelmişti artık. Genelde serbesttim. Zaten hesaplarıma göre burada en fazla 2 gün kalıp, yükleme yapacağımız başka bir Karadeniz limanına giderdik. Orada da demiriydi yüklemesiydi geri dönüşüydü derken en fazla 5 gün sonra kıçımı İstanbul’da, Teachers’ın rahatsız taburelerinin birine koyabileceğimi umuyordum.

Ulusoy zamanı güzel vakit geçirdiğim bir sürü arkadaşım vardı burada. Akşamları eskiden takıldığım yerlere gidiyordum birilerine rastlamayı umarak. Ama her girdiğim mekânda hayal kırıklığına uğruyordum. Umutlarımın tükendiği bir akşam, sadece bir kişi ile karşılaştım barın tekinde. Sorduğum isimi ise uzun zamandır görmediğini söyledi. Artık kimsem kalmamıştı Novo’da.

Genelde dışarı tek başıma çıkıp sahilde biraz yürüyor ve bir şeyler içip gemiye dönüyordum. Hayatımda ilk defa bir Karadeniz limanından erken kalkmak istiyordum. Ama olmadı. 50.000 tonluk gemiyi 2 günde, doldurup postalayan Ruslar, 8000 tonluk gemideki şekeri bir türlü boşaltamıyorlardı.

6 gün daha Novo’da kaldık

Başıma gelen en ilginç şeyse 4.Kaptanla dışarı çıktığım bir gece barın tekinde,“Tolga Abi?” diye yanıma gelen iki çocuktu. Konuşsunlar diye şaşkın şaşkın yüzlerine bakarken biri “ Abi biz seni Teachers’tan tanıyoruz” dedi…

NIKOLAYEV

Novo’dan kalktığımızda yeni yükleme limanımız Mariapul denmişti. Azak Denizi kıyısında, giriş-çıkış süresi boyunca harcanan rüşvet miktarları ile meşhur, eskiden son derece tehlikeli olan bir Ukrayna Limanıydı. Ama tam Azak denizine girerken yük iptal oldu. Bizde Kerch açıklarında demirleyip, yine talimat beklemeye başladık.

Talimat 2 gün sonra geldi. Nikolayev’e gidecektik. Ukrayna’nın güzel limanlarından biridir Nikolayev. Ulaşmak için önce illiçıvsky seperasyondan, Odessa’ya doğru ilerleyip, oradan doğuya doğru dönüp, sığ bir haliçte uzun bir kanal seyri yaptıktan sonra, Southern Bug Nehrinden içeri yaklaşık 16 mil boyunca Kuzeye doğru çıkmanız gerekir. Oraya daha önce 2 kere gitmiştim ama sadece bir kez kısa süreliğine dışarı çıkabilmiştim. O yüzden pek fazla tanıdığım bir yer değildi. Buradan bir çeşit maden alıp Yunanistan’ın Tsingeli limanına götürecektik. Ben de arada İstanbul geçişinde inecektim. Ukrayna Limanları hızlıydı. Bundan hep yakınmıştım. Bizim tonajdaki bir geminin yüklemesi 2nci günü aşmazdı. Ama bu sefer bu hız beni memnun edecekti.

Şehre çok yakın bir iskeleye yanaştık. Yine her gün dışarıdaydım. Genelde Kaptan ya da 2nci Çarkçı ile çıkıyordum dışarı. En kalabalık yeri, merkezdeki trafiğe kapalı genişçe bir caddeydi. Dükkânlar, barlar, cafeler, restoranlar bu cadde üzerinde toplanmıştı. Caddenin en sonuna kadar yürüyünce de nehir kıyısındaki büyük bir parka ulaşıyordunuz. İnsanlarda bu cadde de bir aşağı bir yukarı dolanıyordu aksamları. Biz de her aksam burada bir yerde yemek yiyor, sonra yediklerimizi eritmek için caddedeki bu büyük tura katılıyor ve gece olunca da keşfettiğim birkaç sıcak ortamlı Club`da takılıyorduk. Cuba Libre, yüksek volüm, dans meraklısı Ukraynalı kızlar… Güzel vakit geçiriyorduk. Ama maalesef Güzel Vakit/Para grafiğinde ok, apsis ile ordinata 45 derecelik eşit bir açı ile yükseliyordu. Gemi de dolmuyordu bir türlü. Yükleme inanılmaz bir şekilde tam 12 gün sürdü.


HOME AGAIN

Nikolayev’den kalkıp İstanbul Boğazının kuzeyine demirlediğimizde, buradan çıkışımızın üzerinden tam 26 gün geçmişti. 5–6 günde biteceğini düşündüğüm Karadeniz seferi ne hale gelmişti. Ama önümde sadece 1,5 saat keyfini süreceğim bir boğaz geçişi, bir demir manevrası ve devir teslim işi kalmıştı.

Geçiş sırası gece geç saatlerde bize geldi. 12 Nisan 2010 Pazartesi gününün ilk saatlerinde Fenerler hattını(*1) geçip, dünyanın en güzel gece manzaralarından birine sahip olan İstanbul Boğazının ışıltısı içinde, anın keyfini puromla çıkartarak ilerlemeye başladık ve akabinde Ahırkapı’ya demirledik.

Yine şirketten insanlar, yedek parçacılar, tamir ekipleri, kumanya botları, yeni katılanlar, ayrılanlar… Bu curcuna önümde ağır çekimle sahnelenirken, ben kafamdaki fon müziği eşliğinde, yerime gelen yeni zabite görevimi teslim ediyordum. Bunlarla uğraşırken hava da aydınlanmıştı. İstanbul, bir sabah telaşına daha başlamıştı. Deniz otobüsleri, şehir hatları vapurları, kalabalıklaşan köprü trafiği… İşimiz öğleye doğru anca bitti. Kaptan ve gemide kalan diğer arkadaşlarla vedalaşırken, ayrılan personelin valizleri de bizi karaya taşıyacak olan bota indiriliyordu. En sonunda bir kontratın daha sonuna gelmiştim. Çarmıhtan (*2) en son ben indim ve acente botunun alçak küpeştesine oturup bir keyif sigarası yaktım. Motor geminin bordasından ayrılırken, son kez güvertedekilere el salladım.

İstanbul’da soğuk bir bahar havası vardı. Deniz sakindi. Hafiften bir rüzgâr esiyordu. Martılar çığlıklar atarak tepemden uçuyorlardı. Balıkçı teknelerinin pancar motorlarının uzaklardan gelen sesleri, ruhuma sevinç pompalıyordu. Tanıdık bir İstanbul manzarasının ortasında, demirli gemilerin arasından karaya doğru ilerlerken, 5 ayımı geçirdiğim Mavi Gemi ardımızda yavaş yavaş küçülüyordu. Gözlerimi kapayıp derin bir nefes aldım. Damarlarımdaki kanın tekrar dolanmaya başladığını hissedebiliyordum..

*1)İstanbul boğazının kuzey girişinde ki Rumeli Feneri ve Anadolu Fenerini birleştiren hayali hat…

*2) Gemiye inip binmede kullanılan basamakları tahtadan yapılan ip merdiven.

M/V ARAS’IN SONU…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder