Güneş batı ufkunu çoktan terk etti. Uzaklarda bir yerde tan
yeri ağrırken, burada gökyüzündeki son kızıllıklar da yavaş yavaş kayboluyor.
Bulutlar şekilden şekille girerek, kara siluetler halinde öbek öbek
dolanıyorlar rüzgârın çobanlığında. Ay yok. Yıldızlar ikisinin yokluğunda
parıldama yarışına girmişler… Sahil kesiminde de ışıklar yanmaya başladı. Kıyı
boyunca uzanan ağaçlıklı yoldan geçen arabaların farları kesik kesik ulaşıyor gözüme.
Rüzgâr yön değiştiriyor. Kara meltemi hafif hafif esmeye başladı, saçlarımı
uçuşturuyor, sahilden çeşit çeşit kokular getiriyor burnuma. Vanilyalı dondurma
kokusu alıyorum. Hiç aramam ama canım çekti. Küçükken ailecek sahil boyunda
yürürken külah kısmını yemeye bayılırdım. Çok yukarlardan bir uçak geçiyor.
Kabin ışıklarını seçebiliyorum. Nereye gidiyor acaba? İçinde olmak isterdim,
eve dönüş yolunda. Ama her dönüş başka bir geri sayımı başlatıyor. Garip bir hissiyat sarıyor. Sanırım şuan dünyanın neresinde
olursam olayım aynı şeyi hissederdim. En kalabalık ortamlarda olsam bile…
Yalnızlık… İçim buruluyor. Kaybettiğim bir şeyler var. Dolduramadığım bir
şeyler… Dünya çok hızlı değişiyor. Sihri ise çoktan kaçtı.