HERKES ÖLÜR, AMA HERKES GERÇEKTEN YAŞAMAZ.
Victor Hugo

20 Ağustos 2010 Cuma

Seyir Hikayeleri 3

LANETLİ JONAH

Tam 25 gün önce buradaydık. Harap ve bitap bir vaziyette, seperasyon’un (*1) karşı şeridinden, Herkül Sütunları’na doğru giriş yapıyorduk. Şimdi yeni bir yılın içindeydik. Fakat Atlantik’de değişen bir şey yoktu. Batılı ‘swell’ler ile karşılandık ve daha ‘bismillah’ demeden gemi baş-kıç hareketine başladı.

Boğazın çıkışından, Caicos geçidine, Kaptan’ın da onayını alarak, kerte hattı (*2) bir rota çizmiştim. Büyük Daire’yi (*3) kullanmadım çünkü hem aralarında çok büyük bir mesafe farkı yoktu hem de büyük daire seyri yaptığımız takdirde Atlantik’de daha Kuzeyli enlemlere tırmanmak zorunda kalacaktık. Bu da daha kötü meteorolojik şartlara, daha fazla maruz kalmamıza neden olacaktı. Buralarda hava böyleyse, 1 derece bile yukarda nasıl olduğunu görmek istemiyordum.

Yaklaşık 250 rotası ile aşağı doğru iniyorduk. Cebel-i Tarık’dan çıkalı daha 200 mil bile olmamıştı. Öğle vardiyamın 3üncü saatine giriyordum. Çay saati gelmişti. Kamarot çayımı ve yanında bisküvi getirdi. İşte buna sevinmiştim. Gemide beni en sevindiren şeylerden biridir çay saatinde börek ya da bisküvi çıkması. İşlerimi bir kenara bırakıp, pencerenin önüne yerleştim ve bir sigara yaktım. Sakin sakin pruvayı seyredip, çayımı yudumlarken köprüüstündeki telefon çaldı. İskenderun limanında gemiye katılan Çarkçı başıydı hattın diğer ucundaki. Çevrede demirleyecek müsait bir yer olup olmadığını soruyordu bana! Neredeyse ağzımdakileri püskürtecektim soruyu idrak edince. “Yuh” dedim mına koyim, daha neler… Okyanustaydık ve altımızda en az 2000 m su vardı ve en yakın kara parçası da bize 1 gün uzaklıktaydı. Yoktu tabi böyle bir ihtimal. Uygun bir dille izah ettim. O zaman hemen stop etmemiz gerektiğini söyledi.Kaptan’a haber verdim.

Ve durduk...

Gibraltar’dan ucuz diye aldıkları yakıt tırt çıkmıştı. Kalitesiz fuel oil de enjektör memelerinde soruna sebep olmuştu. Bu, silindirlere pompalanan yakıtın, optimum şekilde atomize olup, yanma odasına dağılmasını sağlayan bir parçaydı. Yani, evde çiçeklerin yapraklarına su püskürttüğümüz, “fıs fıs” dediğimiz alet gibi iş görürdü ve bizimkiler püskürtme yerine işemeye başlamıştı. Bu şekilde yola devam etmek imkânsızdı. Sökülmeleri ve yerine yenilerinin takılmaları gerekecekti. Fakat elimizde de yedeklerinin olmadığını öğrendik. Bu çıldırtıcı bir şeydi. Uzak yola gidiyorduk. Bu gibi parçaların yedeklerinin mutlaka gemide olması gerekiyordu. Ama bizimkiler, limanda bu parçaları yeniledikleri için, yedek bulundurmaya gerek duymamışlardı sanırım. Çarkçıbaşı, söktüğü parçaları temizleyip, alıştırarak tekrar monte etmeyi deneyeceğini söyledi ve makine personeli ile hemen işe girişti.

Beklemekten başka çaremiz yoktu. Kumanda altında olmadığımızı belirten iki siyah küreyi(*4) grandiye (*5) çektik ve kendimizi denizlerin insafına bıraktık. Geminin üzerinde yol olmadığından, swell ve dalgalara hemen borda verdik. Buda bizi çok daha fazla yalpaya düşürmeye başladı. Hacı yatmaz gibi sallana sallana kuzey-doğuya doğru saatte 2 mille sürüklenmeye başladık.

Makinecilerin işleri neredeyse 12 saat sürmüştü. Pervane ancak gece 12-4 vardiyamın son saatine girilirken tekrar dönmeye başladı. Kaptanla sohbet ederken, Çarkçıbaşı yağ ve ter içinde girdi köprüüstüne. Sorunu hallettiklerini söyledi. Sevindik tabi, tekrar yol altında olmak güzeldi. Durduğumuz zamandan, makine çalışıp, gemiyi rotaya tekrar soktuğumuz ana kadar, yaklaşık 25 mil kuzeye sürüklenmiştik. Bu toplamda yaklaşık 14 saatlik bir kayıp olacaktı bizim için. ETA’mızı(*6) çok etkilemeyecek bir gecikme sayılırdı. Saat 05.00’e yaklaşırken kamarama giderek uyudum.

Kalktığımda hava daha da kötüleşmişti. Öğle yemeğimi yiyip, köprüüstüne çıktımda, tornanın düşürülmüş olduğunu gördüm. Yine başlamıştık. Geçen seferi hatırladım. Tüylerim ürperdi. Daha Maderia’yı (*7) bile bordalamamıştık, yani neredeyse hala Avrupa’daydık. Hava düzelmezse, bu yolculuk kâbusa dönebilirdi. Bunları düşünürken, ana makine tekrar stop etti. Enjektörler yine su koyuvermişti. Aklımıza gelen başımıza geliyordu.

Bu sefer, denizlerin etkisi daha vurucu oldu. Atlantik bizi dövmekten bıkmıyordu. Yürümekte de zorlanıyorduk artık. Gökyüzü, boz bulutlarla sarmalanmıştı, rüzgâr kuvvetli esiyor, köpürerek kırılan dalgalar bordada patlayarak güverteye giriyor, ambarların üzerinden aşıp diğer taraftan denize dökülüyordu. Şimdi bir de yük için endişelenmeye başlamıştık.

Bu şekilde yarım gün sürüklendikten sonra, makineciler tekrar, makineyi çalıştırmayı başardı ve pruva tekrar rotaya girdi. Hava yüzünden düşük tornayla ilerliyorduk. Ayrılan çarkçıbaşı, tornayı düşürdüğünde, yakıtı değiştiriyor ve dizelle devam ediyordu. Ama yeni çarkçıbaşımız dizele kıyamadığından, fuel oil ile devam etmekte ısrarcıydı. Bu ısrarcılık yüzünden de enjektör memeleri en az 2 günde bir sorun çıkarıyordu. Her duruşumuzda da günde ortalama 12 saate yakın, enjektörlerin sökülüp, alıştırılarak tekrar takılmalarını bekliyorduk. Gibraltar’dan ayrılışımızın 7. gününe girerken bu olay artık bizim için rutin hale gelmeye başlamıştı. Çıkıştan, yaklaşık 600 mil uzaklıkta olan Maderia Adalarını, neredeyse yeni ardımızda bırakmıştık. Resmen, lanetlenmiş gibi ilerleyemiyorduk. Gibraltar, Nuevitas arasındaki mesafenin 1/6’sını bir haftada ancak alabilmiştik.

Bulunduğumuz enlemde ‘Hâkim Batı Rüzgârları’ etkiliydi. Rüzgârlar ve önüne kattığı denizler hep batı veya güney-batıdan geliyordu. Yani hep kafadan ya da sancak baş omuzluktan alıyorduk dalgaları, bu da baş-kıç yapmamıza neden oluyor ve makinenin tornasının düşürülmesine sebep oluyordu. Bu alandan kurtulmamız gerekiyordu. Biran önce rotayı güneye çevirerek, At Enlemleri’ni aşmalıydık ve Alizelerin estiği bölgeye inmeliydik. Böylece, Ticaret rüzgârlarını, kıç tarafımızdan alıp, tam yola geçebilirdik. Bence iyi bir plandı. Kaptan da bu öneriyi kabul etti ve ilerlemekte güçlük çektiğimiz, mevcut rotamızdan çıkarak, güney-güney batıya doğru inmeye başladık. 30 derece kuzey enlemini bulduğumuzda, rotamızı Caicos geçidine tekrar döndürecektik.

450–500 mil kadar bu rotada ilerledik. Bu neredeyse, Karadeniz’in bir uçtan diğer uca mesafesiydi. Enjektör sorunu devam ediyordu ama artık durup, sürüklenme süremiz, Çarkçıbaşı bu konuda uzmanlaştığı için 3te 1 azalmıştı. 30 derece enlemini de geçmiştik, fakat rüzgârların yönünde ve şiddetinde herhangi bir değişiklik olmamıştı. Kuzey yarı küre kış mevsiminin ortasındaydı ve bu yüzden de Alize kuşağı 25 derece enlemine kadar gerilemişti. Rotayı biraz güney batı’ya yaklaştırarak yola devam ettik.

Ticaret Rüzgârlarını 26 derece enleminde bulduk. Sweller hala kuzey batı yönlüydü ama yumuşuyorlardı artık. Rüzgâr da kıç tarafımıza geçtiğinden, denizler lehimize dönmeye başlamıştı. Artık tam yolla ilerleyebiliyorduk. Hava da açılmıştı, boz bulutlar dağılmış, yerini mavi bir gökyüzüne ve tüy bulutlara bırakmıştı. Enjektörlerde sorun devam ediyordu ama artık durduğumuzda çok sallanmıyorduk. Yeni bir sorun belirmişti ufukta. Sefer, makine arızaları yüzünden, planlanan zamanın çok ötesine geçmişti. Taze sebze ve meyveleri çoktan tüketmiştik. Uzun zamandır, et, kuru bakliyat ve hamur işi yiyorduk ama onların da bir sınırı vardı. Yolculuk, bundan sonra başka bir aksaklığı kaldıracak durumda değildi.

Bir diğer baş ağrısı da, hava düzeldiği zaman, yükü kontrol etmek için, ambar kapaklarını açtığımızda yaşandı. 2 numaralı ambarın üst tarafındaki yüklerin tamamı, yüzeysel atmosferik pas içindeydi. Görüntü korkunçtu. Yükün üst kısmı tamamen kahverengiydi. Yüklerin üzerindeki pas yetmezmiş gibi, çok da pis kokuyordu. 2. kaptan bu duruma çok üzülmüştü. Tahliye sırasında büyük problemler yaşayabilirdik. Hemen adamları ambara indirerek, fırçalama işine başladık. Limana vardığımızda, yükün üzerinde pastan çok az iz kalacaktı




*1) Genelde, sıklıkla kullanılan rotalarda, dar geçitlerde, boğazlarda veya sahillere yakın bölgelerde ki gemi trafiğini düzenlemek amacı ile oluşturulan, harita üzerinde işaretlenmiş, kullanması zorunlu, gidiş-geliş rota şeritleri.
*2) Marcator haritalarında, iki nokta arasında boylamları aynı açı ile kesen düz çizgi.
*3) Pihuu… Bir küre üzerinde, iki nokta arasındaki en kısa mesafe bu iki noktadan geçen bir büyük daire yayıdır. Bunu anlatan koca kitaplar var, buraya anca bu kadar.
*4) Bunun gibi bazı durumlarda, her durum için ayrı gündüz işaretleri çekilir. Dürbünle sizi izleyen seyir halindeki diğer tekneler ne gibi bir bokun içinde olduğunuzu anlar ve ona göre hareket ederek, sizden neta olurlar. Gece de ışıklı versiyonlarını kullanırız. İki kürenin gece hali üst üste, her yönden görülebilen iki kırmızı fenerdir
*5) Geminin direklerinden biridir. Tam armalı yelkenli gemilerde baştan itibaren direkler; pruva, grandi, mizana ve kontra mizana olarak sıralanır. Günümüz ticari gemilerinde de genellikle miyar güvertenin üzerinde bulunan, geminin en yüksek direğidir. Bu direğin serenlerinde genellikle radar antenleri, haberleşme cihazlarının antenleri, silyon feneri ve bayraklar bulunur.
*6) Estimated Time of Arrival, tahmini varış zamanı kısaltkası
*7) Portekiz’e ait, özerk bir ada devleti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder