HERKES ÖLÜR, AMA HERKES GERÇEKTEN YAŞAMAZ.
Victor Hugo

4 Mayıs 2012 Cuma

1. Sailor Begins


      Resmi olarak ilk gemiye çıkışım 28 Haziran 2004 tarihindeydi. Küçük bir şirketin, sahip olduğu tek gemisi olan, M/V Skar isimli küçük bir kostere, 3. Kaptan olarak çıkmıştım.  İstanbul ve çevresinde yaşanan tipik bir yaz günüydü, sıcak, nemli ve sıkıcı… Hereke ’de, Limanın otoparkına arabayı park ederken, Güneş ışığından iyice kısılan gözlerimizle, iskelede bağlı gemiyi zar zor fark etmiştik. Gemi o kadar küçüktü ki, yüklü halde olduğundan da dolayı, bordası iskele seviyesinin altında kalmıştı, yukarıda sadece baş ve grandi direkleri ve yaşam mahallinin bir kısmı görünüyordu. Geminin tonajını daha önceden biliyor olmama rağmen, yine de bir hayal kırıklığına uğramıştım. Son stajımdan bu yana neredeyse 5 yıl geçmişti. Denize dair pek çok şeyi unutmuştum. Aradan geçen uzun zaman, öğrendiğim bilgilerin silikleşmesine yol açmıştı. Bu yüzden de daha büyük bir gemiye çıkmaya cesaret edememiştim. Küçük bir gemi ile başlamanın daha yararlı olacağını düşünmüştüm. Ama bu küçüklük de fazla gelmişti. Verdiğim karardan pişman olmuştum. Zaten bozuk olan moralim daha da diplere doğru batışa geçmişti. İsteksiz adımlarla, iskelede çalışan kamyonların kaldırdığı tozların içinden bu yenidünyaya doğru valizimi sürüklerken, emektar arkadaşlarım yine, KOP 77’nin yanında bana el sallıyorlardı. Daha önce de yaşanmıştı bu manzara. Mart 2000’de, 9 günlük bayram izni bitişi, Bilecik’e, acemi birliğim olan, 2. Jandarma Er Eğitim Tugayına bırakmışlardı beni… Onları “Özgür Dünya’da ” bırakıp, nizamiye kapsından içeri girerken yaşadığım iç burukluğunu, daha sonra biri hariç hepsi tadacaktı. Ben ise bir benzerini 4 yıl sonra Hereke ‘de yine yaşıyordum. Geride tüm sevdiklerimi, evimi, ailemi, arkadaşlarımı, güvenli hayatımı bırakıp, bilinmezliklerle dolu yeni bir yaşama doğru yelken açıyordum. Korkularım ve ileriye dönük şüphelerim, heyecanımı gölgede bırakıyordu. Gelecek çok karanlık geliyordu. Geriye doğru sayacağım ayların fazlalığı dehşete düşürüyordu beni. Kim bilir ben yokken neler değişecekti. Neleri kaçıracaktım. Döndüğümde yakalayabilecek miydim hayatı? Belki herkes unutacaktı beni. Ya gemideki insanlar nasıldı? Kaptan ve 2nci Kaptan iyi biri miydi? Uzun saçlarım yüzünden sorun yaşayacak mıydım? İşimi doğru dürüst yapabilecek miydim?
      İşte 2004 yılının o sıcak Haziran ayı, son günlerini yaşarken, benim Amfibi hayatım, kafamdaki onlarca soru ve endişeyle ile beraber yeni başlıyordu. Güneş batı ufkunda İstanbul’a veda ederken, geminin kırlangıcında elimde sigara, düşünceler içerisindeydim. Birden bire yabancı bir dünyada yapayalnız kalmıştım. Boğazım düğümleniyordu. Zor tutuyordum kendimi. O an Karar vermiştim, dişimi sıkacak ve bu işi en fazla 3-4 yıl yapıp, para biriktirecektim ve karada bir iş yapacaktım. Bırakacaktım denizi. O günden bu yana uzun zaman geçti.   Sonradan diğer gemilerde beraber çalıştığım, 60lık 70lik Kaptanları gördüğümde, bu fikrin mümkün olamayabileceği düşüncesi düşmüştü içime. Olmadı da zaten. Ama planım hep aynı kaldı.
      M/V Skar ’da 8 aya yakın bir süre çalıştım. Karadeniz ve Doğu Akdeniz sularında 16062 deniz mili yol yaptım, 30’a yakın limanda anı bıraktım. İlk zabitliğimi yaptığım mavi bordalı bu küçük geminin yeri ayrıydı benim için. Yıllar sonra Karadeniz’de battığını öğrendim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder