Resmi olarak ilk
gemiye çıkışım 28 Haziran 2004 tarihindeydi. Küçük bir şirketin, sahip olduğu
tek gemisi olan, M/V Skar isimli küçük bir kostere, 3. Kaptan olarak çıkmıştım.
İstanbul ve çevresinde yaşanan tipik bir
yaz günüydü, sıcak, nemli ve sıkıcı… Hereke ’de, Limanın otoparkına arabayı
park ederken, Güneş ışığından iyice kısılan gözlerimizle, iskelede bağlı gemiyi
zar zor fark etmiştik. Gemi o kadar küçüktü ki, yüklü halde olduğundan da
dolayı, bordası iskele seviyesinin altında kalmıştı, yukarıda sadece baş ve
grandi direkleri ve yaşam mahallinin bir kısmı görünüyordu. Geminin tonajını
daha önceden biliyor olmama rağmen, yine de bir hayal kırıklığına uğramıştım. Son
stajımdan bu yana neredeyse 5 yıl geçmişti. Denize dair pek çok şeyi
unutmuştum. Aradan geçen uzun zaman, öğrendiğim bilgilerin silikleşmesine yol
açmıştı. Bu yüzden de daha büyük bir gemiye çıkmaya cesaret edememiştim. Küçük
bir gemi ile başlamanın daha yararlı olacağını düşünmüştüm. Ama bu küçüklük de
fazla gelmişti. Verdiğim karardan pişman olmuştum. Zaten bozuk olan moralim
daha da diplere doğru batışa geçmişti. İsteksiz adımlarla, iskelede çalışan
kamyonların kaldırdığı tozların içinden bu yenidünyaya doğru valizimi
sürüklerken, emektar arkadaşlarım yine, KOP 77’nin yanında
bana el sallıyorlardı. Daha önce de yaşanmıştı bu manzara. Mart 2000’de, 9
günlük bayram izni bitişi, Bilecik’e, acemi birliğim olan, 2. Jandarma Er
Eğitim Tugayına bırakmışlardı beni… Onları “Özgür Dünya’da ” bırakıp, nizamiye kapsından
içeri girerken yaşadığım iç burukluğunu, daha sonra biri hariç hepsi tadacaktı.
Ben ise bir benzerini 4 yıl sonra Hereke ‘de yine yaşıyordum. Geride tüm
sevdiklerimi, evimi, ailemi, arkadaşlarımı, güvenli hayatımı bırakıp,
bilinmezliklerle dolu yeni bir yaşama doğru yelken açıyordum. Korkularım ve
ileriye dönük şüphelerim, heyecanımı gölgede bırakıyordu. Gelecek çok karanlık
geliyordu. Geriye doğru sayacağım ayların fazlalığı dehşete düşürüyordu beni.
Kim bilir ben yokken neler değişecekti. Neleri kaçıracaktım. Döndüğümde
yakalayabilecek miydim hayatı? Belki herkes unutacaktı beni. Ya gemideki
insanlar nasıldı? Kaptan ve 2nci Kaptan iyi biri miydi? Uzun saçlarım yüzünden
sorun yaşayacak mıydım? İşimi doğru dürüst yapabilecek miydim?
İşte 2004 yılının o sıcak Haziran ayı, son
günlerini yaşarken, benim Amfibi hayatım, kafamdaki onlarca soru ve endişeyle
ile beraber yeni başlıyordu. Güneş batı ufkunda İstanbul’a veda ederken,
geminin kırlangıcında elimde sigara, düşünceler içerisindeydim. Birden bire
yabancı bir dünyada yapayalnız kalmıştım. Boğazım düğümleniyordu. Zor
tutuyordum kendimi. O an Karar vermiştim, dişimi sıkacak ve bu işi en fazla 3-4
yıl yapıp, para biriktirecektim ve karada bir iş yapacaktım. Bırakacaktım
denizi. O günden bu yana uzun zaman geçti. Sonradan diğer gemilerde beraber çalıştığım,
60lık 70lik Kaptanları gördüğümde, bu fikrin mümkün olamayabileceği düşüncesi
düşmüştü içime. Olmadı da zaten. Ama planım hep aynı kaldı.
M/V Skar ’da 8 aya yakın bir süre
çalıştım. Karadeniz ve Doğu Akdeniz sularında 16062 deniz mili yol yaptım, 30’a
yakın limanda anı bıraktım. İlk zabitliğimi yaptığım mavi bordalı bu küçük geminin
yeri ayrıydı benim için. Yıllar sonra Karadeniz’de battığını öğrendim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder