HERKES ÖLÜR, AMA HERKES GERÇEKTEN YAŞAMAZ.
Victor Hugo

1 Şubat 2011 Salı

Buluşalım Eski Köprünün Altında

Berrak bir gökyüzü var bu gece. Yarım Ay, ufkun bir karış üzerinde, rahat koltuğuna oturmuş, uyukluyor umursamazca. Yıldızlar ise, sanki her biri kendini daha iyi gösterebilmek için, heyecanla kırpışıyorlar bu koca siyahî boşluğun içinde yarışırcasına. Mehtap, simli bir yol ile sakin denizin üzerinde ışıldayarak bana doğru uzanıyor. Kıç taraftan esen rüzgâr, geminin rüzgârını tolore ediyor, sadece hafif bir esinti dokunuyor tenime. Pruvamızda ay ışığı ile parlayan beyaz köpüklerin coşkusu bozuyor sadece denizin sükûnetini.

Ama bir şey var gecede. Hoşuma gitmeyen bir şeyler… Ruhum huzursuz. Bütün bu süslerine rağmen doğanın, hiç güzel değil bu gece. Hüzün var karanlıkta. Kulaklığımdan yükselen her parça, melankolinin kurşuni sularına sürüklüyor beni. Kafamın içinde, anılarımı kilitlediğim bütün odaların kapıları açılmış. İstemiyorum o koridorda ilerlemek. Hatırlamak istemiyorum hiçbir anıyı. Lanet olsun! Kim açtı sonuna kadar bu kapıları? Ah! Evet, o şarkılar… Hain şarkılar… Artık bazılarını dinleyemiyorum bile…

Her odada “hapsolmuş anılar” oynuyor. Sinemadayım sanki. İlk salonun önünden geçerken, Kadıköy’ü görüyorum içeride. Eskiden, Bahariye trafiğe açıktı. Boğa da Altıyol’da değildi, aşağıdaydı. Postanenin oralarda bir yerlerde… Hatırlamazsın sen belki, ben de tam anımsamıyorum yerini, küçüktüm çünkü. Galata Köprüsü de “Eski” değildi o zamanlar, arabalar onun yorgun sırtından geçerlerdi. ‘Köprü altı’ tabiri vardı, Kemancı da oradaydı. Yediğim midye tava ve içtiğim biranın tadı orada kaldı. Bunu da hatırlamazsın… O zamanlar, Gökdelenler İstanbul’un bağrına daha saplanmamıştı. Kodak tabelası hala Galata’daydı. Sahil yolu yoktu Anadolu yakasında henüz. Kışın, kabinlerinin üzerinden atladığımız, “Kum Plajı” vardı, “Süreyya Plajı” sadece bir tren istasyonu adı değildi, 3M Migros, Burger King yoktu bir zamanlar insanların güneşlendiği yerlerde. Belediyenin amblemi olan, o otoparkın girişindeki sunağa yüzerek giderdim. İstasyonun arka sokağında bir terasta * içerdik Nihallerle. Sandallarla doluydu kıyılar. Uskumru çıkardı Marmara’dan. Domatesler organik inorganik diye kutuplaşmamışlardı o vakit. Her şeyin, şimdi alamadığım bir tadı vardı… Dostlarım da dağılmamışlardı dünyanın dört bir yanına; ne Hollanda’ya ne Avustralya’ya… Kız erkek tünerdik Marmara Caddesinde bir apartmanın bahçe duvarına. Pınar küçüktü o zamanlar, gözlerini ayırmadan hayran hayran bakardı bana. Okulum vardı… Suadiye Lisesi’ni yıkmamışlardı daha. Atlantik sineması hala Şaşkın Bakkaldaydı, Marks and Spencer olmamıştı. Çocuklar sokaklarda Yakartop oynarlardı. Akmar’ın üstü sahaftı sadece, altında “Saadet” vardı, Naci vardı. Hatırlar mısın? İnsanlar birbirlerine kaset hazırlardı. Vay be! Büyükada’da papatya taçlı bir kız vardı. “Moda Havuzunda” buluşalım dediğimde kimse yüzüme bön bön bakmazdı. “T” arkadaşlarla dolup taşardı...

Hatırıma gelen her bir anı karesi, kalbimin imbiğinden geçip, bir damla gözyaşına sığıyor bu karanlık gecede. Ne kadar tezat bir durum, iyi anıların acı vermesi. Aşina olduğum her şey yavaş yavaş siliniyor dünya yüzünden. Hayallerim vardı eskiden. Çoğunu kaybettim, bir kısmı da çalındı. Eros’un en sevgili hedefiydim. Aşk için yaşardım. Ama artık onun okları da batmıyor bedenime. Şimdilerde sadece bankalar titrettiriyor telefonumu ama yinede her defasında heyecanla bakıyorum. Bu koca kubbenin altında denizleri yararak ilerlerken hep yalnızdım, ama yalnız bırakılmak kadar kötü değildi hiç. Artık ne babam hayatta ne de Zeus Rahmanlarda. Tanrılara güvenimi kaybettim belki ama inanıyorum evrim teorisine ve ayakta kalmak için dayanıyorum bu amaçsızlığıma rağmen kalan tüm gücümle. Nietzsche kızardı belki bana ama hala derinlerde bir umut besliyorum. Ve ilerde acı verecek diğer güzel günlere içiyorum. rum ron rom…

4 yorum:

  1. Neyse ki hayat; seni bu ruh halinden çıkarıp, bir anda kalbinin çarpıntısından karşındakinin sesini duyamayacak hale getirebilecek, tüm yazılarını artık aşka adatacak, hatta seni aşkla dolduru duygularını anlatamayacak hale getirecek kadar ani çark edişlere sahip. Ne bahsettiğin gibi amaçsızsın, ne de o kadar yalnız..

    YanıtlaSil
  2. Zeuuuuuuus burada..en azindan simdilik...Biraz daha Dinazorlasti ve yaslandi ama hic suphen olmasin ayni desibelle bagira bilecek gucte..Soz sana eger bir gun karsilasirsak hayatimin en yuksek desibelli Zeuuuuus unu senin icin haykiracagim..
    Yildizlarin Altinda sarkisi da o gunun promasyonu senin icin..
    Nasil kaybedip te seneler sonra bulduysak birbirimizi..ben inaniyorum ki butun kaybettiklerimizi kaybedeceklerimizi de bulacagiz..bir gun...
    Cheeeeeeersss....

    YanıtlaSil
  3. Ve büyük ağaç ve duvar... Hepimiz aynı gemideyiz...Güneş arada bir yüzünü gösteriyor Zeus'tan...

    YanıtlaSil
  4. çocukluğumu hatırlattın, benim de babamın yaşadığı günleri.
    güzel ama buruk hatıralar...

    YanıtlaSil